Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
# 1. "ATA" LAFINI SEVMEZDİ # 2. EN SEVDİĞİ YEMEK # 3. EN BÜYÜK HAYALI DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI # 4. BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU" YDU # 5. KABUL SALONUNDA Kİ AT YAVRUSU # 6. TAM BİR SALON ADAMI # 7. GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI # 8. DOLABINDA LACİVERT'E YER YOKTU # 9. ÖLÇÜLERİ # 10. RUMELİ ŞİVESİ # 11. HAZİN BİR HİKAYE # 12. CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU # 13. PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE # 14. KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI # 15. DÜZEN TAKINTISI VARDI # 16. HOŞGÖRÜLÜ LİDER # 17. SİGARA PAZARLIĞI # 18. "BU NASIL HALKÇILIK?" # 19. "LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!" # 20. KURBANLARI BAĞIŞLARDI # 21. YABANCI DİLE MERAKI # 22. FASULYESİNE POKER # 23. KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI # 24. KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ # 25. BİR RİCASI # 26. BİLARDO VE YÜZME # 27. EN BAŞARILI DERS # 28. YAĞCILARA GEÇİT YOK # 29. SON YILBAŞI GECESİ # 30. KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK # Yenilikçi # Misafirseverlik # Adam Seçme Özelliği # Arkadaşlık Vefakarlık # Diğer Özellikleri # Atatürkün Doğa Sevgisi
"Atatürk" hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayati boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama cani istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.
Binlerce kitabi vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rasgele bir yerinden açar, birkaç sayfa okurdu.
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adini verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Bati müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarının nerede olduğu bilinmiyor.
Hayatinin çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi. Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanin üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.
Evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti :" Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu örgenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti : "Adam olmak demektir hocam, adam olmak! "
Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca'yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.
Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.
Cephelerde düşmanla göğüs göğüs'e savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.
Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu espirili bir dille anlatmıştı :"T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".
Bir gün halk arasında dolaşırken kara çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın ?" diye sormuştu. Kadın çarşafını açarak, Atatürk' ün ellerini öptü.
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo oynardı.
Eğitim hayatı boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca sürdü.
Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.
1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.
Kuşları çok severdi. Çankaya Köşkü`nde özel bir bakicinin ilgilendiği güvercinliği vardı.
Atatürk nasıl bir insandı? Nelerden Hoşlanırdı? Hangi Alışkanlıkları Vardı? Nasıl yaşardı?
Yakın arkadaşı olarak kendisini yakın tanıyanlar arasınada olan Kazım Özalp Atatürk ‘ü anılarında şöyle anlatıyor: MUSTAFA KEMAL, Selanik Askeri Rüştiyesini, bitirdikten sonra 1895’de Manastır İdadisine gitmişti(…) Onu ders aralarında sınıftaki arkadaşları ile konuşurken, onlara yardım ederken görüyorum (…) Kendi sınıfında sevilen ve tanınan Mustafa Kemal, bizim sınıfımızca da sevilen bir kişiliğe sahipti(…) Bütün genç arkadaşlar gibi sohbet eder, bazen bir lokumuna tavla oynardık. Mustafa Kemal’in kaybetmekten memnun kalmadığı kolaylıkla anlaşılırdı. Koşmak atlamak gibi oyunlardan da fazla hoşlanmazdı. Etrafına bakınarak dolaşmaktan daha çok, hızlı yürümeyi tercih ederdi.”
Kazım Özalp Atatürk’ün Örnek Vasıflarını da Şöyle Anlatıyor:
- Atatürk büyük bir inkılâpçı idi. Batılaşmada gereğine, medeni bir devler olmanın önemine kesinlikle inancı vardı. Çok önceden tasarladığı bütün inkılâpları sıra ile gerçekleştirdi ve tam zamanında kestirmede hiçbir zaman yanılmadı (…) Eğitim seferberline başladığı günlerde, “Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı bir büyük topluluk halinde yaşatır veya bir ulusu esirliğe ve sefalete terk eder “ diyordu. Bir gün Meclis kürsüsünde çağdaşlaştırmaktan bahsederken, bir mebus biraz da itiraz anlamına gelecek şekilde “ Paşam çağdaş olmak ne demektir? diye sordu. Atatürk derhal “ Çağdaş olmak demek, adam olmak demektir? Cevabını verdi
- (…) Ekonomik gelişme hamlesine başlanan yıllarda ise “ Bundan sonra önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, ekonomi ve bilim zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferle, ülkemizi gerçekten kurtuluşa götürmüş sayılmaz. Bu zaferler, ancak gelecekteki gelişmelerimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım, yeni bili ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım. Siyasetteki ve askerlikteki zaferler eğer ekonomik gelişmelerle taçlandırılmazsa, kalıcı olamaz. Yeni Türkiye devleti bir ekonomi devleri olacaktır diyordu.”
- Kadın haklarının korunması için yapılan çalışmalar süresinde de “ Kadınların en büyük görevi analıktır, ilk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi yeterince anlaşılır. Ulusumuzun güçlü bir ulu olmaya azmetmiştir. Bugünkü gerçeklerden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmesini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımızın da bilgin, fen bilgini olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğrenim derecelerinden gelecektir. Sonuna kadar toplumun hayatında olacaklardır “ diyordu.
- Oyun oynamaya meraklı değildi. Yabancı sefirlerle bazen briç oynadı. Bezik oynamayı bilir fakat oynamazdı. Arkadaşları ile tavla oynamayı severdi. Bizim zamanımızın askerliğe ister istemez at binmek öğrenilirdi. At binmek bir spor değil, bir yerden bir yere gidebilmek için zorunluydu. Süvariler kadar olmasa da, piyadeler ve topçular da devamlı at üzerindeydiler. Atatürk, at binmekten bıkmamıştı, sonradan fırsat buldukça at gezintileri yapardı. Demek ki at binmeyi seviyordu. At yarışlarını da izlemekten hoşlanırdı. Güreşleri de severek izlerdi. Asker pehlivanları köşke çağırır güreş tuttururdu. Bazen de iri yapılı arkadaşlarını bu pehlivanlarla güreş tutmaya zorlardı.Yarışmalı sporlardan kürek yarışlarını izlemeyi severdi.
- Atatürk Cumhuriyet ‘in kuruluşundan sonra okullardaki spor eğitimine büyük önem verirdi. Değişik yabancı ülkelerin okullarında uygulanan spor eğitimi programları inceledi. Bize en uygun olabilecekleri seçti ve uygulattı. Yabancı ülkelere, spor eğitimcisi olarak yetişmek üzere, kabiliyetli gençler seçtirerek yollattı. Sporun uluslararası düzede en müessir (etkili) propaganda vasıtası olduğunu daima söyledi. Bir kere daha söylemek isterdim ki Atatürk ‘ün üstün vasıtaları arasında en önde gelenleri, onun “ Geleceği çok iyi görebilen, zamanlamayı çok iyi yapabilen, milletini iyi tanıyan ve ona çok güvenen, insan sevgisi olan, gerektiğinde halka konuşmayı bilen, vatanperver, Batı kafalı ve inkılapçı bir “LİDER olmak “ özellikleridir.
Kaynak: Belirli Günler ve Haftalar, Endi Mağazaları Kültür Hizmeti, sayfa 19.
Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk ulusunu sonsuzluğa dek yaşatmak için verimli kalacaksın. Türk toprağı sen, seni seven Türk ulusunun mezarı değilsin. Türk ulusu için yaratıcılığı göster.”
Atatürk'ün vatan ve millet sevgisi doğa sevgisiyle de özdeşleşmişti.O bir doğa sevdalısıydı.Kalbi bu sevdayla dolup taşıyordu.Kurak,ağaçsız,toz toprak ortasınd kurulmuş olan Ankara'yı yeşertmek için çok çalışmıştı.
Bugün Ankara'nın oksijen deposu olan Orman Çiftliği'ni o kurdu.Ağçların dikilişini,tutuşunu,büyümesini her an takiop etti.Dikile her fidanla tekl tek ilgilendi.Bunalr büyüyüp geliştikçe çocuklar gibi seviniyordu.Çiftliğe giden yolun etrafındaki boz toprakları bile ağaçlandırmıştı.Yolun çevresi kısa zaman içerisinde yemyeşil olmuş,meyve ağaçlarıyla dolmuştu.
Güzel ve güneşli bir gündü.Atatürk yine Orman Çiftliği'ne gidiyordu.Çok neşeliydi.Bir ara Şöföre "Dur!" diye bağırdı.
Arabadan inerek ağaçların arasına daldı.O sırada orada birkaç bahçıvan ağaçları suluyordu.Atatürk'ü görünce koşara geldiler.Atatürk:
"Burada bir iğde ağacı vardı ne oldu?" diye sordu.
Hiç kimsenin böyle bire ağaçtan haberi yoktu.Atatürk'ün neşesi kaçmıştı.Yol boyunca gözleri iğde ağacını aradı durdu.Ama nafile.
"Küçük ve cılız bir iğde ağacıydı.Ama ilkbaharda çiçek açıyor,güzel kokuyordu" diye düşüncesini dile getidi.
O, ülkesini yemşeyil görmek istiyordu.Hem yeni ağaçların dikilmesi hem de eski ağaçların korunması için çaba harcıyordu.
Çankaya Köşkü'nün bahçesi düzenlenirken beraberindekilerle dolaşıyordu.Çok yaşlı ve kalın bir ağaç Atatürk'ün geçeceği yolu kapatmıştı.Ağacın bir yanında havuz,çok dik bir yokuş vardı.Atatürk, ağaca yaslanarak güçlükle karşı tarafa geçti.Nerede ise havuza düşecekti.Bahçe sorumlusu:
"Emrederseniz hemen bu ağacı keselim paşam" dedi.
Kesme sözünü duyunca Atatürk sert bir şekilde adamın yüzüne bakıp;
"Sen ömründe böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki kesmekten söz ediyorsun" dedi.
Atatürk'ün çok sevdiği,sık sık gidip piknik yaptığı yerlerden biri de Söğütözü idi.Burada şırıl şırıl akan küçük bir dere,küçük bir havuz ve yüzden fazla söğüt ağacı vardı.Atatürk buraya küçük bir kulübe yaptırmak istiyordu.
Fakat kulübeyi yapmak için 20 kadar söğüt ağacının kaldırılması gerekiyordu.Atatürk bunların kesilmesine razı olmadı.Birkaç gün bu konuyu düşündü.Nihayet ağaçların kesilmeyerek yerlerinin değiştirilmesini istedi.Bu işi de bizzat başında durarak yaptırdı.Çukurları kazdırdı.Söğütlere zarar vermeden kökleriyle söktürüp yeni yerlerine diktirdi.Her gün buraya uğrayarak sulattı.Hepsi de tuttu,büyüyüp gelişti.Atatürk bunları gördükçe çok sevinirdi.
Tarih: 2016-03-02 01:57:04 Kategori: İnkılap Tarihi
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Atatürk Neleri Severdi Nedir
Bu Yazıda Neler Var:
1. "ATA" LAFINI SEVMEZDİ
"Atatürk" hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
2. EN SEVDİĞİ YEMEK
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayati boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama cani istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.
3. EN BÜYÜK HAYALI DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.
4. BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU" YDU
Binlerce kitabi vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rasgele bir yerinden açar, birkaç sayfa okurdu.
5. KABUL SALONUNDA Kİ AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adini verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.
6. TAM BİR SALON ADAMI
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Bati müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.
7. GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.
8. DOLABINDA LACİVERT'E YER YOKTU
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.
9. ÖLÇÜLERİ
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.
10. RUMELİ ŞİVESİ
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
11. HAZİN BİR HİKAYE
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarının nerede olduğu bilinmiyor.
12. CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU
Hayatinin çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.
13. PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.
14. KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi. Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanin üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.
15. DÜZEN TAKINTISI VARDI
Evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
16. HOŞGÖRÜLÜ LİDER
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.
17. SİGARA PAZARLIĞI
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti :" Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".
18. "BU NASIL HALKÇILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu örgenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
19. "LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!"
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti : "Adam olmak demektir hocam, adam olmak! "
20. KURBANLARI BAĞIŞLARDI
Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.
21. YABANCI DİLE MERAKI
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca'yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.
22. FASULYESİNE POKER
Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.
23. KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde düşmanla göğüs göğüs'e savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.
24. KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ
Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu espirili bir dille anlatmıştı :"T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".
25. BİR RİCASI
Bir gün halk arasında dolaşırken kara çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın ?" diye sormuştu. Kadın çarşafını açarak, Atatürk' ün ellerini öptü.
26. BİLARDO VE YÜZME
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo oynardı.
27. EN BAŞARILI DERS
Eğitim hayatı boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca sürdü.
28. YAĞCILARA GEÇİT YOK
Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.
29. SON YILBAŞI GECESİ
1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.
30. KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK
Kuşları çok severdi. Çankaya Köşkü`nde özel bir bakicinin ilgilendiği güvercinliği vardı.
Atatürk nasıl bir insandı? Nelerden Hoşlanırdı? Hangi Alışkanlıkları Vardı? Nasıl yaşardı?
Yakın arkadaşı olarak kendisini yakın tanıyanlar arasınada olan Kazım Özalp Atatürk ‘ü anılarında şöyle anlatıyor: MUSTAFA KEMAL, Selanik Askeri Rüştiyesini, bitirdikten sonra 1895’de Manastır İdadisine gitmişti(…) Onu ders aralarında sınıftaki arkadaşları ile konuşurken, onlara yardım ederken görüyorum (…) Kendi sınıfında sevilen ve tanınan Mustafa Kemal, bizim sınıfımızca da sevilen bir kişiliğe sahipti(…) Bütün genç arkadaşlar gibi sohbet eder, bazen bir lokumuna tavla oynardık. Mustafa Kemal’in kaybetmekten memnun kalmadığı kolaylıkla anlaşılırdı. Koşmak atlamak gibi oyunlardan da fazla hoşlanmazdı. Etrafına bakınarak dolaşmaktan daha çok, hızlı yürümeyi tercih ederdi.”
Kazım Özalp Atatürk’ün Örnek Vasıflarını da Şöyle Anlatıyor:
Yenilikçi
İnkılâpçıydı, Reformist ve Yenilikçiydi- Atatürk büyük bir inkılâpçı idi. Batılaşmada gereğine, medeni bir devler olmanın önemine kesinlikle inancı vardı. Çok önceden tasarladığı bütün inkılâpları sıra ile gerçekleştirdi ve tam zamanında kestirmede hiçbir zaman yanılmadı (…) Eğitim seferberline başladığı günlerde, “Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı bir büyük topluluk halinde yaşatır veya bir ulusu esirliğe ve sefalete terk eder “ diyordu. Bir gün Meclis kürsüsünde çağdaşlaştırmaktan bahsederken, bir mebus biraz da itiraz anlamına gelecek şekilde “ Paşam çağdaş olmak ne demektir? diye sordu. Atatürk derhal “ Çağdaş olmak demek, adam olmak demektir? Cevabını verdi
- (…) Ekonomik gelişme hamlesine başlanan yıllarda ise “ Bundan sonra önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, ekonomi ve bilim zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferle, ülkemizi gerçekten kurtuluşa götürmüş sayılmaz. Bu zaferler, ancak gelecekteki gelişmelerimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım, yeni bili ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım. Siyasetteki ve askerlikteki zaferler eğer ekonomik gelişmelerle taçlandırılmazsa, kalıcı olamaz. Yeni Türkiye devleti bir ekonomi devleri olacaktır diyordu.”
- Kadın haklarının korunması için yapılan çalışmalar süresinde de “ Kadınların en büyük görevi analıktır, ilk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi yeterince anlaşılır. Ulusumuzun güçlü bir ulu olmaya azmetmiştir. Bugünkü gerçeklerden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmesini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımızın da bilgin, fen bilgini olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğrenim derecelerinden gelecektir. Sonuna kadar toplumun hayatında olacaklardır “ diyordu.
Misafirseverlik
- Atatürk, yabancı ülkelerden kendisini ve memleketimizi ziyaret maksadıyla gelen misafirlere çok büyük yakınlık gösterdiği gibi, kendi arkadaşlarının ona yaptıkları ziyaretlerden de hoşlanırdı. Komşu ülkelerin, kralları, devlet başkanları, devlet büyükleri ve dünya ülkelerinden tanınmış politika ve devlet adamları, generaller, değişik zamanlarda Türkiye ‘ye gelerek onu ziyaret etmişler ve onunla tanışmak imkânını bulmuşlardı. Atatürk yabancı misafirlere gösterdiği ilgi ve saygının benzerinin, yabancı ülkeleri ziyarete giden Türk devlet adamlarına da göstermesini isterdi.(…) Atatürk ‘ün yakın arkadaşlarının kendisine yaptığı ziyaretler ise, genellikle samimi bir hava içerisinde geçerdi. Sofrasına davet edilenler arasında misafirler, hangi görevde olurlarsa olsunlar daima benzer itibarı görürlerdi.Adam Seçme Özelliği
- Atatürk önemli bir göreve getirilmesi düşünülen kimseyi, eğer önceden değişik yerlerde görmemiş ve onun hakkında önceden bir fikir edinmemiş ise, mutlaka birkaç kere görüşerek, bilgisini, zekâsını ve tutumunu incelerdi. İlk görüşmelerden sonra, imkân olursa yaptığı gezilere de götürür, kesin bir kanaate varmaya çalışırdı. Onun gözüne girebilmek için bilgili olabilmenin yanında, cesur, inkılâpçı, batı görüşlü ve özellikle vatanperver (yurt sever) olmak önemli faktördü. Siyasi kimseler bile olsalar, bakanları sık sık değiştirmeden hoşlanmazdı. Özellikle bakanlık müsteşarlarının uzun zaman görevde kalmalına, bakanlarla beraber değişmemelerine önem verirdi. Kendisi ile konuşulurken, saygıyı bozmamak şartıyla, fikirlerin açıkça söylenmesini ve cesurca müdafaa edilmesini uygun görürdü, hoşgörülü karşılardı. Adam seçme hemen hemen hiç yanılmadı. Çok yakından tanıdığı, sohbet etmek, tavla oynamak, eğlenmek için arkadaşlık ettiği kimselere, devlet görevleri vermedi, daima bir sınır tanıdı.Arkadaşlık Vefakarlık
- Eski arkadaşlarına daima yakınlık gösterirdi. Onların yalnız sağlık sorunlarıyla değil mali problemler ile de ilgilenirdi. Kendi parasından gerektiğinde arkadaşlarına yardım yapardı. Bana zaman zaman “ Paşam ben bekârım çocuklarım yok ama param var istediğinde sana mali yardım yapabilirim “ derdi. Kendinden hiçbir maddi yardım istediğim halde bana, birkaç kere kendi parasından, o zamanlarda önemli değeri olan 10.000 lira gibi yardımda bulundu.(…) Yakın arkadaşlarıyla beraberken, hikâyeler anlatır, yeni hikâyeleri dinlemekten hoşlanırdı. Esprili konuşmayı sever ve arkadaşlarından da espriler beklerdi.Diğer Özellikleri
- Eğlenceli toplantıları sever, halkın bulunduğu toplantılardan hoşlanırdı.(…) Türk müziğinden hoşlanırdı, eğlenceli toplantılarda Rumeli şarkını dinlemeyi severdi. Değerli ses sanatkârlarını zaman zaman sofrasına çağırır, onları dinler, bazen şarkılara kendisi de katılırdı. Ancak gençlere batı müziği kültürünün verilmesini istiyordu(…) Türk folklorundan zeybeği sever, çok keyiflendiği bazı toplantılarda zeybek oynardı. Askeri okulların klasik yemeği kuru fasulyedir. Orada alışılan b yemek ilerde cepheler de daima karşınıza çıkar. Atatürk mektepten dışarı kuru fasulyeyi bütün ömrünce diğer yemeklere tercih etti. Bir bekâr yemeği olan yağda kızartılmış yumurta ise, onun ikinci büyük tercihi idi (…)- Oyun oynamaya meraklı değildi. Yabancı sefirlerle bazen briç oynadı. Bezik oynamayı bilir fakat oynamazdı. Arkadaşları ile tavla oynamayı severdi. Bizim zamanımızın askerliğe ister istemez at binmek öğrenilirdi. At binmek bir spor değil, bir yerden bir yere gidebilmek için zorunluydu. Süvariler kadar olmasa da, piyadeler ve topçular da devamlı at üzerindeydiler. Atatürk, at binmekten bıkmamıştı, sonradan fırsat buldukça at gezintileri yapardı. Demek ki at binmeyi seviyordu. At yarışlarını da izlemekten hoşlanırdı. Güreşleri de severek izlerdi. Asker pehlivanları köşke çağırır güreş tuttururdu. Bazen de iri yapılı arkadaşlarını bu pehlivanlarla güreş tutmaya zorlardı.Yarışmalı sporlardan kürek yarışlarını izlemeyi severdi.
- Atatürk Cumhuriyet ‘in kuruluşundan sonra okullardaki spor eğitimine büyük önem verirdi. Değişik yabancı ülkelerin okullarında uygulanan spor eğitimi programları inceledi. Bize en uygun olabilecekleri seçti ve uygulattı. Yabancı ülkelere, spor eğitimcisi olarak yetişmek üzere, kabiliyetli gençler seçtirerek yollattı. Sporun uluslararası düzede en müessir (etkili) propaganda vasıtası olduğunu daima söyledi. Bir kere daha söylemek isterdim ki Atatürk ‘ün üstün vasıtaları arasında en önde gelenleri, onun “ Geleceği çok iyi görebilen, zamanlamayı çok iyi yapabilen, milletini iyi tanıyan ve ona çok güvenen, insan sevgisi olan, gerektiğinde halka konuşmayı bilen, vatanperver, Batı kafalı ve inkılapçı bir “LİDER olmak “ özellikleridir.
Kaynak: Belirli Günler ve Haftalar, Endi Mağazaları Kültür Hizmeti, sayfa 19.
Atatürkün Doğa Sevgisi
Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk ulusunu sonsuzluğa dek yaşatmak için verimli kalacaksın. Türk toprağı sen, seni seven Türk ulusunun mezarı değilsin. Türk ulusu için yaratıcılığı göster.”
Atatürk'ün vatan ve millet sevgisi doğa sevgisiyle de özdeşleşmişti.O bir doğa sevdalısıydı.Kalbi bu sevdayla dolup taşıyordu.Kurak,ağaçsız,toz toprak ortasınd kurulmuş olan Ankara'yı yeşertmek için çok çalışmıştı.
Bugün Ankara'nın oksijen deposu olan Orman Çiftliği'ni o kurdu.Ağçların dikilişini,tutuşunu,büyümesini her an takiop etti.Dikile her fidanla tekl tek ilgilendi.Bunalr büyüyüp geliştikçe çocuklar gibi seviniyordu.Çiftliğe giden yolun etrafındaki boz toprakları bile ağaçlandırmıştı.Yolun çevresi kısa zaman içerisinde yemyeşil olmuş,meyve ağaçlarıyla dolmuştu.
Güzel ve güneşli bir gündü.Atatürk yine Orman Çiftliği'ne gidiyordu.Çok neşeliydi.Bir ara Şöföre "Dur!" diye bağırdı.
Arabadan inerek ağaçların arasına daldı.O sırada orada birkaç bahçıvan ağaçları suluyordu.Atatürk'ü görünce koşara geldiler.Atatürk:
"Burada bir iğde ağacı vardı ne oldu?" diye sordu.
Hiç kimsenin böyle bire ağaçtan haberi yoktu.Atatürk'ün neşesi kaçmıştı.Yol boyunca gözleri iğde ağacını aradı durdu.Ama nafile.
"Küçük ve cılız bir iğde ağacıydı.Ama ilkbaharda çiçek açıyor,güzel kokuyordu" diye düşüncesini dile getidi.
O, ülkesini yemşeyil görmek istiyordu.Hem yeni ağaçların dikilmesi hem de eski ağaçların korunması için çaba harcıyordu.
Çankaya Köşkü'nün bahçesi düzenlenirken beraberindekilerle dolaşıyordu.Çok yaşlı ve kalın bir ağaç Atatürk'ün geçeceği yolu kapatmıştı.Ağacın bir yanında havuz,çok dik bir yokuş vardı.Atatürk, ağaca yaslanarak güçlükle karşı tarafa geçti.Nerede ise havuza düşecekti.Bahçe sorumlusu:
"Emrederseniz hemen bu ağacı keselim paşam" dedi.
Kesme sözünü duyunca Atatürk sert bir şekilde adamın yüzüne bakıp;
"Sen ömründe böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki kesmekten söz ediyorsun" dedi.
Atatürk'ün çok sevdiği,sık sık gidip piknik yaptığı yerlerden biri de Söğütözü idi.Burada şırıl şırıl akan küçük bir dere,küçük bir havuz ve yüzden fazla söğüt ağacı vardı.Atatürk buraya küçük bir kulübe yaptırmak istiyordu.
Fakat kulübeyi yapmak için 20 kadar söğüt ağacının kaldırılması gerekiyordu.Atatürk bunların kesilmesine razı olmadı.Birkaç gün bu konuyu düşündü.Nihayet ağaçların kesilmeyerek yerlerinin değiştirilmesini istedi.Bu işi de bizzat başında durarak yaptırdı.Çukurları kazdırdı.Söğütlere zarar vermeden kökleriyle söktürüp yeni yerlerine diktirdi.Her gün buraya uğrayarak sulattı.Hepsi de tuttu,büyüyüp gelişti.Atatürk bunları gördükçe çok sevinirdi.
Tarih: 2016-03-02 01:57:04 Kategori: İnkılap Tarihi
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx